Mutluluk Bilgeliği

iç geçirerek anlatacağım bunu ben,
nice çağlar sonra bir yerde:
bir ormanda yol ikiye ayrıldı, ve ben
ben gittim daha az geçilmişinden,
ve bütün farkı yaratan bu oldu işte.
– Robert Frost 1916-Gidilmeyen Yol

Köşe yazımı geciktirmemi güzel bir nedene bağlayarak hemen size o haberi vereyim.  14 köy çocuğumuzla yazdığımız 2.kitabımın doğumunu yapıp ilk baskısını hayata geçirdik.

Geçtiğimiz kış sürecinde neler oldu anlatayım:
Son bir yıldır üstünde çalışıp içselleştirmeye çalıştığım kitap her an mucizelere hazır olun diyordu. Ve o mucize, oldu. Berfu öğretmen Mücerret hoca ile anlaşıp onları bana ihbar etmişti bir kere. Aylar önce cep telefonuma gelen o mesaj, beni on gün sonra oraya götürecek kadar sevgi doluydu.

Çarşıdan aldım bir yolculuk, eve vardım bin öğreti, roman, kurgu ne varsa artık…

Gidişi, gelişi 8 saatlik yolculuk deyip geçmedim. Sezgilerim konuşuyordu sürekli. Bu gidişi merak ediyordum.  Kim bilir belki çok güzel bir hayal olur, gözünde canlanır, film olur, içine girersin düşlerinin. Ya da yardıma gitmek için eteklerinde ne varsa onu sunmak olur, söz olur, destek olur. Ne kadar yapabilirsem kısa yolculuğun kocaman kârı olur. Hiçbir şey yapamaz isem bu Ortaokul öğrencilerinin yanaklarına bir öpücük, bir gülücük bırakır dönerim diye düşünüyordum.

İçim içime sığmıyordu. Yılbaşı sonrası ilk pazartesi onları sınıfta ansızın yakalamalıydım. Gözlerindeki parlaklığı, sevinci kendime ip yapıp havalara uçmalıydım. Cümlelerimizi cümle kuşlara fısıldamalı, kelimeleri coşkulu kelamlara çevirmeliydik.

Börtü böcek tüm doğa bizi duymalı, yılanlar ters dönmüş karafatmalar gibi şaşırmalı, ceylanlar ürkmeden yanımıza gelmeli, aslanlar masalımızı dinlemeli, zürafalar daldan yaprak toplayıp bize yastık yapmalıydı. Denize doğru koşarken sevinçten ağaçlar bize gülmeli,  kediler köpeklerle el ele halay çekmeli, fareler kitapları gözlükleriyle okumalı, kitapları kemirmemeliydi. Tüm okul yüksek sesle şarkılar söylemeli, aileler çocuklarının gözlerindeki mutluluğa sevgi ekmekleri pişirmeli, onların potansiyellerini gördükçe evlatlarına güvenmenin büyüsünü yaşamalıydılar. Bir masalı hikâyeye çevirmeliydik. Bizim olmalıydı her şey. Tüm gerçekliğiyle. Yaşamalıydık içinde doludizgin. Ölü ozanlar derneğimiz olmasa da,  yaşayan; cin gibi çocuklarımızın hayalleri vardı.

Daha yanlarına gitmeden yazmaya başlamıştım bile. Olacakları şimdiden görüyordum.

Onları görmek, dokunmak, konuşmak istiyordum. Ürtiker olmuştum heyecandan. Hem kaşınıyor hem de coşuyordum yazdıkça. Hatta ilk defa döküntülü kaşınmaktan gocunmuyordum artık. Öğrendim ki kaşıntım bulaşıcı değil ama yazmak isteği epey bir bulaşıcıymış. Virüs gibi anlayacağınız. Bu yazma isteği domuz gribinden de betermiş. Aktıkça büyüyen çocukların okyanuslarını görmek için yelken yakanlardandım. Yüzerim, dibe vururum, çıkarım su yutarım belki, ama ne yapıp edip o okyanusları görme şansını elde ederdim. Yelken benim, kalem benim, kime ne?

Hepsinin şimdiden gözlerinde ki parlaklığı görüyordum.

Beni de, bizi de duy diyen sessiz çığlıkları duyuyordum. İçlerinde ki ateşi körükleyecek bir hava pompası olmak bile yeterdi benim için. Bildiklerimi onlarla paylaşmak şimdiden bana evrenden kocaman bir pencere açıyordu.

İki gün kalmıştı kavuşmaya. Çocuklar ne isterdi ki bilemedim yanımda götüreyim. Bunlar öyle gofret çikolata seven çocuklar değildir diye düşündüm. Sonra sordum Türkçe öğretmenlerine. “onlar sizi istiyorlar, siz gelin yeter!” yeter dedi öğretmenleri.

-Kendimi sözcüklere takıp getireyim hayallerimizde kanatlarımız olsun, uçalım mı çocuklar? Uçalım! Tutun uçurmanın ucundan hadi. Bakalım nereye kadar uçacağız?

Birlikte yazacaktık. Kim bilir belki de onlar yazacak ben oturacak sonra bizi doğa, güneş ve evrenin her zerresi okuyacaktı. Seslerin gizlice harflere, kelimelere sızdığını bir tek biz bilecektik. Sinsice içeri sızan duyguların kahkahalarını hatırlayacaktık. Ortaokul öğrencilerinin dinamiğini herkes profesörlerin yazısı olarak okuyacaktı.

Daha ilk karşılaşmamızda sordukları sorularla diğer yazarları, şairleri buraya getireceğime dair söz vermiştim. Yapmalıydım.

Öğrencilere minnettar olarak ayrılıp İzmir’e döndüğümün ardı sıra Dikili’ye uzanan sevgi köprüsü üzerinden tren yerine özellikle atlarlarla gidip geldik sanki. Yavaş olsun keyif alalım istedik. Gönülden konuştuk, kelimelerle sohbeti bal eyledik.

İlk amacım bilgilerin bireyin içselleşmesinde ve sentezindeki önemini vurgulamak, öğrenilen bilginin uygulamayla hayatta karşılığı olacağını ifade etmek, mutluluk ve sevgiye giden yolda bildiklerimi aktarmak, çocukların göz bebeklerinin büyüklüğünden, büyüklerin sorunların altında nasıl küçüldüğünden bahsetmekti.

Yine diğer hedefim, geleceğin yazarları olmak için çok hevesli bu çocuklara bir yol açmak, onların motivasyonunu sağlamak, birlikte yazmak, hayal kurdurtabilmek, kendilerine güvenmeyi, çocuk gözüyle Vizyoner gibi düşünebilmeyi sağlamaktı.

Ve üçüncü hedefim, Babamın adına okula bir kütüphane yaptırabilmekti.

İlişkiler Okulunun “sosyal keşif” projesi idi bu aynı zamanda. Çocuklarla beraber imzaları atmak anlatılamayacak ancak yaşanabilecekti

İşte ilk ikisini başardık. Sıra imza günümüz ve kütüphanemizin açılışında…

İz sürdüm ve Öğretinin anlattığı gibi tercih ettim her şeyi iç sistemimle. Ve geri dönüşümünü kat kat aldığım mutluluğu yaşıyorum şimdi. İşte kitabın ana teması da budur. Tercih edin. Mutlu olmayı tercihle isteyin, yöntem kullanın, gerçekleşsin gerçeklemesin yine de mutlu olabileceğinizi söylüyorum. Ve yine az seçtiğim yolun faydalarını insanlara anlatmak için çok seçilen yollardan giderek bunları hep anlatıyor olacağım.

4 Aralık 2016 tarihinde beraber başardığımız bu emeğin imza günü için hepinizi  T.C. MİLLÎ EĞİTİM BAKANLIĞI İZMİR / DİKİLİ – Bademli Mehmet Ertuğrul Denizolgun Ortaokulu’nun bahçesine bekliyoruz.

Çocuklarımızla “Mutluluk Bilgeliğini” birlikte, şenliklerle neşe içinde  imzalıyor ve kütüphanemizi açıyor olacağız.

Okursever olun, bize katılıp mutlu da olun isteriz.

Bekliyoruz sevincimize!

Bilge Öztoplu
Profesyonel Koç, NLP Practitioner

Yorum yapın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.