Kavin Öğretmen, küçücük bedeni ile içindeki dev güce öyle bağlanmıştı ki yorulmuyordu. Ertesi gün karşısındaki kişiyle konuşma örneklerini aramızdan seçiyordu. Hem öğrenciydik hem de olayın içinde başrol oynayan kahramanlar oluyorduk. Kendimize içten ve dıştan baktırarak sınıfı ileriye doğru baktırıyordu. Kendisi kürsüde sürekli oturarak konuşmasını sürdüremiyordu. Bazen sınıf ortasına inerek sıraların arasında kayboluyor sonra ansızın değişiklik için sandalye üstüne çıkıp ayakta devam ediyordu. Dinamizm onu var kılıyordu. Bağımlılık yaratmadan var olan her şey ile bağ kuruyordu. Ellerini tahtaya yazdığı cümlelerinin altında tutarak sordu:
“Bağlanma korkumuzu öğrenmeden önce bağlanma nedir biliyor muyuz?
Bağlanma en az iki kişinin olduğu eylemdir ve iki kişi arasındaki bağdır. Bu iki kişi özgür irade ve kendi isteğiyle bu duyguyu geliştirir. İçinden geldiği gibi seven birey karşısındakine kendi içinden de bağlıdır. İlişkide kalmayı özgür iradesiyle gönüllü ister. Sevmek, içten bağlı olmak bize bağlanmayı tarif eder.
Dünyaya gelen bebeğin kendisini algıladığı benlik modeli ve başkaları modelini görüyoruz psikolojide. Bağlanma kuramına göre kişinin benlik modeli ile başkaları modeli vardır. Çocuğun bebeklikten itibaren annesi ile yaşadığı deneyimleri ve onunla geliştirdiği ilişkisini ilerleyen yaşlarda her türle yakın ilişkisinde model olarak kullanmasıyla oluşturur.
Benlik modeli, kişinin ne ölçüde kendini sevgiye layık, değerli bir birey olarak gördüğüdür.
Başkaları modeli ise kişinin diğer insanları ne ölçüde güvenilir, ilgi ve sevgi sunmaya hazır bireyler olarak algıladığıdır.
Bebekliklerinde annelerine her ihtiyaç duyduklarında gecikmeden annelerinden ilgi gören ve bu sayede güvenli bağlanan bireyler, olumlu birer benlik ve başkaları modeli geliştirirler. Güvenli bağlanan bu bireyler ileri ki yaşlarda da duygu ve düşüncelerini başkalarına açmaktan, ihtiyaçlarını ifade etmekten çekinmez ve kolaylıkla yakın ilişkiler kurabilirler. Bu açıdan bağlanma kuramını bilmemiz önemlidir. Her birey bir/birkaç kişiden yakınlık bekler. Bu kişi/kişiler yanında olduğunda birey kendisini daha da güvende hisseder.
Bağlanma, genelde çocuk ile yetişkin birey çoğu zaman anne-çocuk, arasındaki olumlu bağı ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Bağlanma kuramı hayvan gözlemleri ve deneyleri sonucunda gelişmiş bir kuramdır. Bağlanma ile ilgili ilk araştırmaları John Bowlby ve arkadaşları yapmışlar.
Bağlanma kuramı insanların sosyal varlıklar olduklarını, diğer insanları yalnızca temel ihtiyaçlarını karşılayacak araçlar olarak algılamadıklarını kabul eder. Bu yönüyle Nesne İlişkileri Kuramı’na benzemektedir.
Bazı bağlanma kuramcılarına göre, bir kişinin erişkinlikte başka insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği ve insanlardan beklentileri, bu kişinin küçüklüğünde annesiyle kuracağı bağlanma ilişkisi ile belirlenir. Anne ve çocuk arasındaki sıcak duygular, özellikle korku ve stres anlarında birbirlerine sağladıkları rahatlık ve destek bağlanmayı oluşturur.
Bağlanma iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. Yeni doğan bir bebek beslenmek, temizlenmek, ısınmak, korunmak, kısaca yaşayabilmek için anneye ya da başka bir bakıcıya muhtaçtır. Ancak anneler, babalar ya da çocuğa bakmakla yükümlü diğer yetişkinler çocuğun bakımını sadece bir görev olarak algılamazlar, bundan mutluluk ve tatmin de sağlarlar. Çocukla yaşadıkları etkileşimin sonucunda onunla aralarında hissettikleri bağ giderek güçlenir. Bu bağlanmanın oluşmasında bebeklerin bir takım davranış özellikleri etkili olur.
Bebeğin, ana-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği davranışlarına bağlanma davranışları denir. Emme, sokulma/uzanma, bakış, gülümseme, ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır.
Bağlanma biçimlerini kısaca anlayalım isterseniz.
Güvenli bağlanma: Doğum ve ölüme kadar hep istenilen güvenli bağlanma ihtiyacıdır. Aile, ihtiyaçları bireylere koşullara bağlanmadan sunar. Çocuk kendisini sevgiye, değere layık bulur. Karşısındakine de değer sevgi vererek güvenmekten çekinmezler. Bu bağlanma tarzına sahip olanlar
hem kendilerini hem de başkalarını olumlu görmeye çalışırlar. Kişisel alanlarını koruyarak hem kendilerine hem de karşısındakine değer verirler. Değerli ilişkiler başlatır ve sürdürebilirler. Yetişkin yaşamımızda da bu tür bağlanma en temel gereksinimimizdir. Bu güveni hep duyabilmek, hissedebilmek için çoğu zaman istenilen davranışlar, düşünceler kalıbı ya da kalıpları geliştiririz.
Güvenli bağlanma yaşayan birey ileride şöyle söyleyebiliyor.
Sevgilimle kolaylıkla yakınlık kurabiliyorum. Rahatlıkla ona bağlanabiliyorum ve o da bana bağlanabiliyor. Terk edilmekten ya da bir başkasının bana çok yakınlaşmasından endişelenmiyorum. Kaybedecek bir şeyim yok. Duygularımı ifade ediyorum ve sorumluluğunu alıyorum yaşadıklarımın. İlişkilerim doyurucu ve uzun soluklu. Kendim ya da karşımdaki hata yaptığında kendime ve ona karşı destekleyici oluyorum, yargılamıyorum. Kendimi güvende hissediyorum. Başkalarının beni sevdiğine inanıyor, bende arkadaş canlısı oluyorum. Onlar için hep zihnimde olumlu şeyler besliyorum.
Öte yandan, bireylerin benlik ve başkaları modellerinden birisinin ya da her ikisinin birden olumsuz olması mümkündür.
Kayıtsız bağlanma: Bireyin çocukluk yıllarında ihtiyaç duyduğu güven sevgi, sığınak ve şefkati anneden görememesi durumunda bu ihtiyaç duygusunu en düşük dereceye indirmesidir. İleriki yıllarda bu birey, kimsenin ilgisine güvenmez ya da kimse ile kolay ve yakın ilişki geliştirmezler.
Ne bağlanırlar ne de birilerinin ona bağlanmasına tahammül ederler. Bu tür bağlanma yaşayanlar kendilerini olumlu başkalarını olumsuz görme eğilimi taşırlar. Özgürlüklerine düşkündürler. Kolay kolay yakın ilişki geliştirmezler.
Bir ilişkinin gereksinimine veya yakın ilişkilerin önemini reddederler.
Başkalarıyla rahatlıkla yakınlık kuramıyorum ve bağlanmakta güçlükler yaşıyorum. Sevgilim bana çok yakın olduğunda sinirleniyorum. Benim istediğimden daha fazla benimle yakınlık kurmak istediğini düşünüyorum. Mesafeli olmayı seviyorum. İlişkilerimde zaman zaman kıskancım, duygusal iniş çıkışlarım çok, kaçınmacıyım açıkçası. Şüpheci ve soğuğum, başkalarını da güvenilmez bulan bir zihin yapım var. Kendime karşı daha olumlu olmak eğilimindeyim. Gelişiyorum.
Saplantılı bağlanma: Birey küçükken ebeveynleri tarafından terk edilmiş veya sevgi görememişse ileride ki ilişkilerinde saplantılı bağlanma yaşar. İlişkilerini bitecek kaygısı ile duygularını negatif yönde abartır. Bu bireyler bağlandıkları kişiye yapışırlar. Bırakılmaya dayanmazlar. İlişkiyi sürekli kontrol etmek isterler. Genellikle kıskanç olurlar.
Yoğun olarak partnerine odaklanıp, ilişkilerini hayatlarının merkezine koyarlar. Bu kişilerin kendileriyle ilgili görüşleri negatiftir. Saklamaya çalışsalar da kendilerine saygı duymaz, kendilerini beğenmezler. Karşısındakini yücelterek özelliklerini abartarak kendi durumlarını maskelemeye çalışırlar. Başkalarını kendisinden daha üstün gören bu yapılar kendilerini daha değersiz görme ve yine başkaları hakkında olumlu, kendileri için olumsuz düşünme eğilimindedirler.
Başkaları tarafından onay almak çok önemlidir. Başkalarını zihinlerinde idealize ederler. Yakın ilişkilerinde karşı tarafa yoğun bağlanır ve duygularını abartılı şekilde ifade ederler.
Korkulu / kararsız / kaygılı bağlanma: Bu bağlanma tarzına sahip olan bireyler hem benlik hem de başkaları modeli olumsuz olan bireylerdir. Ne kendilerine ne de başkalarına güvenmezler.
Bireyin çocukluk yıllarında annesine aşırı bağlılığından kaynaklanan psikolojik bir problemdir. Çocuk annesinin sevgi, güven ve şefkatine ihtiyaç duyduğu durumlarda annenin sabit ve sürekli bir güven alanı kuramadığından kaynaklanır. Çocuk annenin şefkatinden yoksun kalacağı korkusuyla aşırı bağlılık duyar.”
Kavin Öğretmeni sınıfta bir yere bağlamak imkânsız.
Fırıl fırıl dönüyor anlattıkça gözleri. Ağzından çıkan sözlerine bağlanıyoruz kayıtsızca. Mantıklı geliyor söyledikleri.
İlişkilerimizde geliştirdiğimiz beklentilerimizi sorguluyorum kendimce. Doyurulmamış ihtiyaçlarımızı çok kısa süre içinde hayatımıza giren kişiden hemen sağmaya çalışıyoruz. Hemen doyur beni dercesine hem de. Üstelik onun da ihtiyaç duyabilme olasılığını göz ardı edip, karşılanmayan ihtiyacımızda öfke duyup mesajları, telefonları engelleyip ceza biletleri kesiyoruz bilmeden. Sevgi ve iletişimle konuşarak, koklaşarak muhabbetle anlaşılmak insana yüce değer katan bir iletişim değeri olabilir, değil mi?
Bağlanma modellerini kafamda oturtmaya çalışıyorum. Kendime göre çabuk inanan, bağlanan yapım var. Bu hangi bölüme giriyor acaba? İnanınca güveniyorum, güvenince değerli hissediyorum kendimi. Bağlanmak güvenli geliyor. O zaman korkmuyorum. (devam ediyor)