Telvin

“Kapıdan diğer kapıya geçerken, halden hale, renkten renge geçen telvin kelimesine takıldım. Erkan Oğur’un CD kapağı idi, Telvin. Anlamını merak edip araştırmıştım. Pencereden dışarısı da bugün günlerden telvin diyordu yüzüme vurarak.
Kendimden kendime geçiyorum.
Bir şeyin farkında değilsem zıddını, farkında olursam benzerini çekerim. Hay’dan gelip Hu’ya giderken benimle birlikte olanlar ile yürürüm. Zıtlıkları fark edip o zıtlıkları kendi gölgelerime ayna tutarsam sen-ben, iyi-kötü, güzel-çirkinle tamamlanıp dualiteye de ihanet etmemiş olurum. Kendi gölgemi güneşte kurutmak için zıtlıkların varlığına ihtiyacım vardır. O zaman telvin bana diyor ki: Kırmızıyım, yeşilim ama içimdeki ton farkları beni farklı yapan özelliklerim. Her saniye öğrendiklerim, yaptıklarım, içselleştirdiklerim rengimin tonlarından başka bir tona geçmesi.
Özelliklerimin olgunlaşması, renklerimin de benimle beraber halden hale geçmesi, tonlarımı boyaması. Bu nasıl gidişattır ki hedefindedir hep olgunluk.  Amaç, onu on ikiden vurmak değil, kendine yakışan olgunluğun renginde kalabilmektir.

Yunus Emre’yi boyayan Aşk artık onu telvin’e zorlamıştır.
Ben yürürüm yana yana
Aşk boyadı beni kana
Ne akilem ne divane
Gel gör beni aşk neyledi

Aşk’a nasibi olan düşer. Aşk deryasında balık olan Yunus, aşkı göremese de aşk ile yıkanmıştır. Bize düşen de ikiliklerin farkına varıp bu iki zıt arasında çalan bir çan gibi gidip gelmek ve sakinleşip ortada durabilmektir. Kim ikiliği yok edebilir ki, ona ihtiyacımız varsa. Git gel sırasında, kendini sayma, varım diyebilme, yokluğa kabul verme, sırası gelince toprak seviyesine kadar inme. Suların çağlamasından toprağın derinliğine düşüp, hâle dönüşmek. Her aşamada bir renk, bir durak olabilmek. Kendimize renk verip, boyanan her halimize sentezimize sahip çıkmak.
Kendimden kendime geçerken kapılardan, kendimi seyrediyorum pencereden içeru!
Yunus gibi oldum birden.
Bizim Yunus’tan sencileyin uçuyorum kendime doğru. Saman çöpü gibi rüzgârın önünde durup çöle düşmektense, dağ olup yerimde kendime kök salmalıyım yeşilden kahverengiye. İçine biraz turuncu düşerse renk de döner, benzer tenime. Rüzgârın tülü savurması ile yüzümdeki perde de aralanıyor.
Yunus’u telvin’e zorlayan aşk, beni de boyar belki.  Zorlasın aşk beni de isterim. Aşk ile halden hale girersem de gireyim, yanarsam da yanayım. İçimden bizim Yunus, Âşık Yunus demek geliyor ona. Evimizden biri oldu hep. Yüceleri işaret etti aşkı ile bizi de gönül odunlarının ateşiyle…
Âşık Yunus ile tekrar kendime geldiğimde, bir insanı sevmekle başlayacaktı her şey. O insan kendimsem, kendimi sevmek için sıraya girmeye başlamalıyım, uyanışımı yine kendime müjdelemeliyim.”
Her durum, her insan, her olay bizi bir hâlden bir sonrakine taşır. Bembeyaz olabilene kadar bu renklerle boyanır açılırız. Şikayet etmek yerine, bu durumun bize vermek istediği öğretiyi/mesajı fark ettikçe boyanmanın yansımasını diğer duvarlarda buluruz.
Her çarptığımız duvarları yine yeniden kendimiz yapar, yeniden boyarız.
Renklerimiz hiç solmasın.
Bana turuncu deyin bilirler

Bilge Öztoplu
Profesyonel Koç, NLP Practitioner

Yorum yapın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.